Bir İngilizce
öğretmeni blogger olarak Shakespeare’den yazmazsam kemikleri sızlar herhalde.
Shakespeare de Mevlana’dan sonra yaşamasına rağmen günümüze gelen ve eserleri
hala büyüleyen şair ve yazarlardan. Mevlana dedim çünkü ikisinin de çok eserini
okudum ve aşkı ikisi gibi ifade eden tanımlayan başka kimse yok bence. Format dışına
çıkmasa Mevlana hakkında da mutlaka yazmak isterdim. Ama konumuz şimdi
Shakespeare.
Önce
eleştirilerden bahsedeceğim. Aslında genel olarak Shakespeare kendi hikâyelerini
yazmaz. Hamlet Danimarka kralıdır. Romeo ve Juliet de Verona’da geçer. Bu hikâyeler
kulaktan kulağa dolaşan halk hikâyeleridir. Ama bu eserleri eser yapan
Shakespeare’in cümleleridir. Bir insanın gözlerinin güzel olduğunu söylemenin
birçok yolu vardır. Ama peki ya bu cümleler…
“Tüm
göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
biz dönünceye dek siz parıldayın diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;
utandırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı.
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte
gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.”
Shakespeare hakkında yazılacak çok şey var aslında. Bazı rivayetler
Shakespeare’in gay olduğunu ve sonelerini onlara yazdıklarını söyler. Ama aynı
söylentiler Mevlana ve Şems için de yok mudur? Hem gay olsa ne olacak ki,
Murathan Mungan en güzel şiirlerini erkek sevgililerine yazmamış mıdır??? Böyle
bir yaratıcılığın çekirdeğinde ne varsa desteklenmeli bence.
Shakespeare sadece aşkı değil intikam gibi olumsuz
duyguları da ustalıkla anlatmıştır. Hamlet ve Othello bunun en güzel
örneklerindendir. Hatta Othello Yeşilçam’da “Arap’ın İntikamı” adı altında
beyaz perdeye aktarılmıştır.
Othello’da Iago’nun Othello’dan aldığı intikam, Hamlet’te
ise oyunun başından sonuna işlenen intikam trajedisi nefes kesicidir.
Shakespeare bence herkesin mutlaka okuması gereken bir
üstat. Araştırmalar Shakespeare okumanın Alzheimer hastalığını önlemede
başarılı olduğunu göstermiştir. Son zamanlarda yayınlanan dizilerde başta “Ezel”
dizisinde rahmetli Tuncel Kurtiz sayesinde Hamlet ağırlıklı olarak alıntılar
yapılmıştır.
Ben de yazının sonunu Hamlet’ten bu alıntıyı yaparak
getirmek istiyorum…
"Var
olmak ya da olmamak, mesele bu.
Gözü dönmüş
talihin sapanına, oklarına,
İçin için
katlanmak mı daha soylu,
Yoksa, bir
dertler denizine karşı silaha sarılıp
Son vermek
mi onlara? Ölmek, uyumak...
Hepsi bu...
ve bir uykuyla
Binlerce
doğal darbeye son verdik diyebilmek.
Hangi insan
gönülden istemezdi bu bitişi!
Ölmek,
uyumak... Uyumak, belki rüya görmek.
Ha! İş
burda. Çünkü o ölüm uykusunda,
Şu fani
bedenden sıyrılıp çıktığımızda,
Göreceğimiz
rüyalar bizi duraksatır ister istemez.
İşte
felaketi onca uzun ömürlü kılan da bu
Kim
katlanırdı yoksa zamanın kırbaçlarına, küfürlerine,
Zorbanın
haksızlığına, kibirli adamın hakaretine?
Hor görülen
aşkın acılarına, adaletin gecikmesine,
Devlet
görevlisinin kendini bilmezliğine;
Sabırla
bekleyen erdemli kişinin,
Değersiz
insanlardan gördüğü muameleye,
İnsan yalın
bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken,
Kim
katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altında
Homurdanıp
terlemeye,
Ölümden
sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı?
Sınırlarını
bir geçenin bir daha dönmediği
O bilinmeyen
ülkenin korkusu kafamızı karıştırıp
Bizleri,
tanımadığımız dertlere koşup gitmektense,
Başımızdakilere
katlanmak zorunda bırakmasaydı?
İşte bunları
düşündükçe
Ödlek olup
çıkıyoruz hepimiz,
Ve işte
böyle kararlılığın doğal rengi,
Endişenin
soluk gövdesiyle bozuluyor;
Bulutları
hedef alan büyük ve iddialı atılımlar
Bu yüzden
yörüngesinden sapıyor
Ve bir
girişim olmaktan çıkıyor adları..."