Kitap
okumak güzel iş… Her ne kadar bayadır bahanelere sığınıp okumasam da…
İnsanın
mı kitap okumayı istemesi lazım, kitabın mı kendini istetmesi lazım bu da ayrı
bir soru herhalde…
Öğrencilerime
kitap aldırırken dikkat ediyorum da, tercihler birçok şeye göre değişebiliyor…
Yaşa, cinsiyete, karaktere…
Örneğin
ben çizgi roman insanı olamadım. Okuyacağım kitabın beni çağırması gerek, eğer
Türkçe okuyorsam ve bu ana dilinden bir tercümeyse çevirmenin performansı da
kitabın okunmasında etkili oluyor.
Bu
anlamda en büyük saygıyı “Mina URGAN”a duyuyorum. Hayatımda eğitimle alakalı
tek keşke onun öğrencisi olamamak. Tabi bu benim elimde olan bir şey değildi.
Ama yine de hayıflanıyor insan. İngilizce şiir okuduğumda çevirmeye çalışırım.
Tabii biz faniler için bu çeviri birebir çeviriden öteye geçemez. Ancak Mina
URGAN’ın İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabında bolca örneklerini görebileceğiniz
gibi, Mina URGAN şiiri sadece çevirmiyor yeniden yaratıyor. Şiiri okuyorum
anlıyorum ama çevirisine baktığım zaman ben bunu nasıl yapamam bunu nasıl akıl
edemem diyorum… Kesinlikle saygı duyulması gereken bir kadın.
1915
yılında doğan URGAN, 2000 yılında ebedi hayata göçmüştür. Tarihlere baksanıza,
Türkiye Cumhuriyeti’nin tanık olacağı her şeye tanık olan bir kadın, kendi
deyimiyle bir dinozor. Yazdığı iki kitap “Bir Dinozor’un Anıları ve Bir
Dinozor’un Gezileri”ne kadar çok da popüler olmayan bir cevher…
O
kitaplardan birisinde Halide Edip ve Necip Fazıl için yazdıkları çok
etkileyici. Necip Fazıl’ın aslında yanar döner bir insan olduğu, tam bir
otlakçı ve çıkarcı olduğu, aşırı solcuyken çıkarları doğrultusunda görüşlerini
değiştiğini okuyabilirsiniz bu kitaplarda… Tabi modern Türkiye’nin de değişimi
ve gelişimine kolayca tanık olabilirsiniz.
Mina
URGAN’ın yazdığı kitapları okumuyorsanız mutlaka çevirdiği eserleri okuyun
pişman olmazsınız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder